Kayıtlar

Deneme etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Beni Boş ver

Eskisi kadar konuşmuyorum seninle. Köşeme çekilip sana sığınmıyorum uzun zamandır. Sürekli bahsedip durduğum o umut kırıntısını arıyorum bazen, hani ben görmek dahi istemezken sürekli karşıma dikilen… Biraz hüzünle ama gurur da duyarak dillendirdiğim o sabrı yitirmeye başladım. Üstümdeki tozdan, kirden göremiyorsan eğer; her gün günü karartıp kapına gözleri parlayarak gelen o tertemiz çocuğu gör içimde. O hala aynı saflıkla bakıyor sana. Beni boş ver ama onu n’olur geri çevirme.

Bir 'Şey'den Bahsediyorum

Hem hüzünlendiren hem de tebessüme neden olan bir haber başlığı gördüm; " 20 Yıl hayvanat bahçesinde yaşayan ayı, doğaya salındığında hayali hücresindeki hapsine devam ediyor ." Hücreniz oldu mu sizin de hiç, sınırlarınızı başkalarının belirlediği, dışına çıkamadığınız bir alan içerisinde yaşadığınız?  Konuyu kendi üzerimden ele alayım. Birçoğu gibi ben de evlenme çağı gelen yetişkinlerin, görücü usulüyle evlenerek çocuk yapma ihtiyacı duyduğu için dünyaya getirdiği, daha çok korunmasız seks mahsulü bir bireyim. Benim gibi biraz daha şanssızsanız eğitimsiz ve bir hayli muhafazakar bir ailenin bireyi olabiliyorsunuz ve artırıyorum hayatınızı bile kaydırabilecek o 'xx' kromozomuna sahip olabiliyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın isyan etmiyorum fakat kırgınım biraz. Bu kısımları yüzeysel olarak geçerek konumuza dönüyorum. Dünyaya gelmemizin nedeni olan insanların, hayatımızda ki etkilerinin ne denli büyük olduğu konusunda hem fikir miyiz, yoksa abartıyor olabilir miyim ba...

Hiçbir Yere Ait Hissedemeyen Ben

Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Karşı koyamadığı bir hüzünle doluydu. Kocaman bir kargaşa vardı kafasının içinde, ağzından tek kelime çıkmıyordu ama hissedebiliyordunuz. Öyle hissediyordunuz ki; kargaşa dokunulabilir, kargaşa gözle görülebilir oluyordu. Çok güzel gözleri vardı. Buruk tebessümünün, bakışlarına yansıttığı parıltılara bir ömür boyu dalıp gidebilirdiniz. Konuşmasına gerek bile yoktu ama sesinin tınısı, şu hayatta duyup duyabileceğiz en güzel sesti. Esen rüzgarla birlikte ciğerlerinize dolan kokusu, coşkuyla karşılanıyordu bedeninizde. Etrafınızda olup biten her şey ağır çekimdeymişçesine yavaşlıyor ve silikleşiyordu aynı zamanda. Net olan tek görüntü, onun görüntüsü. Her bir uzvunu ayrı ayrı kaleme alacak olsanız, her biri de birkaç ciltlik kitap niteliğinde...Öyle bir şey ki bu; uzaklaşamıyorsunuz. Ondan uzak olma düşüncesi, ruhunuzda yıkımlara neden oluyor. Abarttığımı düşünüyorsunuz değil mi? Hayır abartmıyorum.  Yüzümde huzur dolu bir gülümsemeyle gökyüzüne ba...

Bazen

  İçimde kocaman bir labirent var, artık giriş kapısını da bulamıyorum. Bazen geçtiğim yollardan tekrar geçiyorum, yollardaki tuzaklar değişiyor ama yolun sonuna varmadan, aslında hepsinin aynı tuzak olduğunu görüyorum. Zaman kavramı bazen yok oluyor, bazen o kadar hızlı ilerliyor ki hızına yetişemiyorum. Bazen yol çok uzun görünüyor ama ikinci adımda çukura düşüyorum, bazen de o kadar kısa görünüyor ki elimi uzatsam tutabilecekmiş gibiyken, kan ter içinde kalıyorum, yine sona varamıyorum. Bazen gürültüden başıma ağrılar girerken, bazen o kadar sessiz oluyor ki nefes alış verişimi duymaya çalışıyorum. Bazen aklımı yitiriyorum, bazen hala yitirmediğimi düşünüyor olmama gülüyorum. Bazen üşüyorum. Boğuluyorum bazen. Öfkeleniyor, sakinleşiyor, gülerken ağlamaya başlıyorum. Hatta bazen çıkıştan da girişten de vazgeçiyor, olduğum yerde kalıyorum. Günlerce, haftalarca, aylarca belki… Meydan okuduğum şeyin de, vazgeçtiğimin de kendim olduğunu idrak ediyorum, zira yolun benden haberi olduğu...

Karanlığın Aydınlığı

 Bağırmak mı sakinleştirirdi? Hayır daha çok çileden çıkarıyordu. Kırıp dökmek mi iyi gelirdi? Hayır kendimi kırıp döktüklerim gibi hissettirmekten başka bir işe yaramıyordu. Peki susmak? Evet susmak... Kendime kaç defa susarak yenildiğimi hatırlayamıyorum. Çünkü bildiğim tek şey yenilmekti. Ne kazanmıştım sahi şimdiye kadar? Bazen çok fazla takılıp kalıyordum bu konuda.  Karanlıkta daha özgürdüm sanki. Uçsuz bucaksız, aynı zamanda dipsiz karanlık... Saçmalıklarla dolu hayatımda hem en güvendiğim hem de koşulsuz şartsız sığınabildiğim tek renkti o. Ruhuma yansıyan koyuluğu, neden karamsar olduğumun en güzel açıklamasıydı. Karanlık da olsa benim renksizliğimin yanında o kadar güzel duruyordu ki.

Yeterince Delirdik Mi?

  Hep bir neden ararız. Doğumumuzdan ölümümüze kadar olan süreçte, kafamızın içerisinde at koşturan soruların cevaplarını bulmaya çalışırız. Kendimizle alakası olsun veya olmasın… Sorunun soruyu doğurduğu, aptal bir sonsuzluk içerisinde, aptalca bir çaba… Bulunduğu zannedilip, sürekli değişebilen cevaplar ve kat edildiği zannedilip katledilen tonlarca yol. Doğruların yanlışlara dönüştüğü, yanlışların doğrulaştırıldığı, kişiden kişiye değişen fakat dayatılmaya çalışılarak nesnelleştirme arzusu içerisine girilen katrilyonlarca fikir, fikirler… Çok fazla kafa, istemediğin kadar ağız ve tüm bunların aksine hüsrana uğratabilecek sayıda beyin mevcut. İnançlar, teoriler, ayrılıklar, zanlar, doğrular, yanlışlar, yalanlar, gerçekler ve çok daha fazlasının sürüklediği kuşkular, kuşkular ve kuşkular… Çok laflar, az işler.